4 Eylül 2007 Salı
telafi
kelimelerin çalınmıştı
bulduğundaysa tek şey kalmıştı sana
kuramadığın
bir yerlerinden makaslanmış
tüm cümlelerine,
içten içe makaslayanlara inat
upuzun
suskun gençliğinin sesi olacak
belki yine sustururlar heyecanıyla
hıphızlı cümleler kurmak
böyle canlanırdı çünkü
gülümseyebildiğin çocukluk resimlerin ancak
3 Eylül 2007 Pazartesi
Bi parıltı gormeye calıstım bı kırıntısını en azından ,üc ucak gecti aynı anda gokyuzunden,ortadakini istemsiz bi şekilde ufleyip ucurdum,2 kuyrugu vardı da gozumun;birini hic kimseye gostermemıstım,gostermezdim takıverdım ama o gece ucakların pesi sıra kuyruklarımı,herkez gorsundu,pişman olur muydum bilmiyorum sanırım ben yaptım derdım ve olmazdım yoksa sadece kendımı mı kandırıdım,bi kırıntı ugruna,daha mı cok yukseldı sankı ufledıım ucak,kız cok guseldı,cocuk cok?,parlak sivri simdi ne geldi biliyormusun aklıma hani salıverdıkleri kusuydum ya sarı golgelerının,golgemı salmam senden sebep bı daha,oldu bu da boyle oldu 2 gozum tek bı kusagın pembesını yalasın gayrı ne gelir elden ki,bi parıltı bı kırıntısı bile yeterdı oysa die ben kendımı kandırmaktayken,kendi bencıllıklerını sunuyolar sımdı bana tas kakmalı tahta oymalı,ucurumlu kayalıklı cıngenelı,pembelı,sıcak olagan kül tablalarında,bu külü de mı tanrı kutsadı! oldu bu da boyle oldu olsun bu da boyle olsun,simdi 3 lirik parca yazmalı 2 kaburgalı kanatlı,iki son kibritli!vakti geldi eyrubuevvel sımdı zifiri derin bi nefesle kusma vakti,daha ne kadar geriye sarabilir,,, sarsın sarsın da,,,ne bilim işte,bu da boyle oldu,olsun bu da boyle olmus olsun,uzulmesin kimse,ben mutluyum,istedim ve oldu,olsun bu da boyle olmus olsun
Lise pencerem
Nöbetçi hocanın ışıkları söndürün talimatı beklenir,'hapishane sanki' diyerek iç çekilir,babalarının sevmediği oğullar yataklarından çıkar birbirlerine yönelirdi.Kimse yadırgamazdı beraber yatan erkekleri yurtta.Kimse neyi yadırgayıp neyi yadırgaması gerektiğini bilmezdi daha.İyi bir okulda okuması için gönderilen hayata karşı sınırlarını koyup,kurallarını belirleme yaşındaki biz cocuklar,yılda 3 ay gördüğümüz,görmüş-geçirmiş-sinmiş ana babamıza değil,kendi sesimize günenirdik.Kendi görmüşlüğümüz,henüz sinmemiş,sindirilmemiş,temel duygularınıza uyar,yalıtılmış yaşam alanımızda, benzer hislerle gecelemiş 1-2 yıl büyük abi,ablalarımızın bakışlarının ana-babalarımıza benzemez yarı saydam erişebilirliğinde birbirimize sarılırdık.
Hissettiği gibi davranabilmeknin kayıtsızlığı içindeydik.Hür,mutlu,umutlu cocuklardık.Kaygı sınavlarda alınmış nispeten düşük notlarla duyumsana bir duyguydu.Gün gün alıyorduk henüz yaşımızı.
Gezelim görelimde gördüğüm şehirlerin çocuklarıyla,ana babamdan öğrendiğim kelimelerle konuşur,3 çeşit yemeğin doldurulacağı tabldotlarımızın başında aynı sabırsızlıkla bekler,etud aralarında aynı mimozanın çevresinde dönenir,uyumak için aynı binaya girer,geceleri aynı oranda büyürdük.
Nöbetçi hocanın odasında çalan tek bir çalar saat 80 kişinin uyanma vaktini haykırırdı,sorgulanmaz bir mutlaklık içinde gidilmesi gereken 20 adım uzaklığındaki okulumuza aynı hevesle hazırlanırdık.
Tek bir örnekten çıkan onlarca candık.
Kahvaltı,okul,öğle yemeği,okul,akşam yemeği,etud için tekrar okul,mola,okul,yatakhane...
İLk ne zaman silindi bu mutlak eşitlik duygusu beynimden!İlk ne zaman farkettim odamın penceresini!
Küçük 4 kişilik ranza ve tipik devlet okulu dolaplı odamın dışa açılan penceresini,ne zamandan sonra dışa açılandan,dışı ayırana dıştan koruyana dönüştü?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)