26 Eylül 2008 Cuma

Cuma Gecesi Sineması;Oldboy-bir Chan Wook Park filmi





Oh Dae-su, bir gün kendisini küçük karanlık bir hücrede bulur. Oraya kimler tarafından ve niye kapatıldığını bilmeyen adamın dünyayla bağlantısı sadece hücresindeki küçük televizyondur. Haberlerde karısının öldürüldüğünü duyunca olayla bağlantısı olduğu düşünüldüğü için kapatıldığını anlar.

15 yıl sonra, serbest bırakılan adam, ailesini öldüren kişileri bulmaya ve kendisini oraya kapatanlardan intikam almaya karar verir.

2004 Güney Kore Büyük Çan Ödüllerinde en iyi yönetmen başta olmak üzere birçok dalda ödül alan film, aynı zamanda 2004 Cannes Film Festivali'nde Jüri Büyük Ödülünün de sahibi oldu.

(linkler 100 mblık rapidshare linkleridir)

25 Eylül 2008 Perşembe

BOZUK PLAK



Bu haftanin sarkilari benden. Sefarad şarkılarının yanık sesli kadını Yasmin Levy'den, kemanı hüzünle dillendiren Farid Farjad'a, Çinli çello ustası Yo Yo Ma'nın dünyanın en güzel sesi Azeri Alim Qasimov'la ortak çalışmalarından, yıllar önce ülkesine küserek Fransa'ya yerleşen Senem Diyici'ye 5 şarkılık bir seçki hazırladım. Tabi sufi rock'ın deli kızı Haale'de var listede...



Beğenenler için gerisinin geleceğinden emin olabilirsiniz... Memnuniyetinizi sevdalı bulut'a şikayetlerinizi delikanlı'ya bildiriniz :) Sabırsızlanıyorum, hemen dinlemek istiyorum diyorsanız da şurdan alayım sizi...



.

24 Eylül 2008 Çarşamba

Din

Din hakkında ne düşünmem gerekiyor diye soruyorum kendime,duruyorum sonra,sorumu garipsiyor ve "neden din hakkında düşünmek zorunda hissediyorum?"a değiştiriyorum,sahi neden din hakkında düşünmek zorunda hissediyoruz kendimizi...
Dinin kökenini,insanın kendindeki yüce gücü/yetiyi tanıyamamasına ,kendini aşağılık bir varlık olarak görmesine bağlıyor Nietzsche ve ekliyor İnsanın bu tür bir gücü kendine izafe edememesi sonucunda insan Tanrı'yı yarattı ve Tanrı'nın ağzından konuştu...ve tekrardan Tanrı'nın ağzından konuşan insan,yine kendi buyruğuna Tanrı sözüymüş gibi uydu.
Güçsüzdük bir güçlü olmalıydı,sorularımız vardı,cevapları olmalıydı nasıl yaşamamız gerektiğini bilmiyorduk ve işte cevaplarıyla Tanrı...milyarlarca farklı insan için hem de binlerce farklı tanrı*
Peki benim tanrım hangisi olmalı yada olmalı mı?



*Dünya üzerinde 4.300 farklı din ve mezhep bulunuyor(Britannica Ansiklopedisi)

22 Eylül 2008 Pazartesi

Mİm;hayaller


ne ben olabildim ne de bir başkası peki ya hayaller diye delikanlıyı mimliyor,delikanlı yazmaya başlıyor.
Uyku biriktirebilmek isterdim,mesela dün 10 saat mı uyudum normali 8 saat dersek +2 saat olsun elimde,canım sıkkın yapacak hiç birşey yok yahut depresyondayım,uyuyayım ve bu benim karıma olsun,biriktirim biriktirim sınav öncesi kullanim(laaan sınava üç gün var,neyse 24 saat uyku biriktirmişim üç gün sürekli ders çalışayım da uyumayayım da...)

Çok güçlü bi duygu hafızam olsaydı veya,yaşanmış şeyleri bana tekrar yaşıyormuş hissi uyandırırcasına güçlü.Canın mı sıkkın bas iyi anıları ohhh,uzun süredir sevgilin mi yok-kucaklaşma anısı kucaklaşma anısı-

Elimi sallasam ellisi olsaydı veya... en azından 1'i:(



and the mim goes toooo ...beyazciklet , freudiye , kişisel depresyon anları

.

Lüzumlu Bilgi;Fareler peyniri çok mu seviyor?

Bu,tamamen çizgi romanların yarattığı bir mit.Fare,peynirden kesinlikle hoşlanmıyor.Üstelik Alman bir araştırmacının yaptığı araştırmaların sonucuna göre,fareler değil hoşlanmak,peynirin kokusundan bile tiksiniyorlar.Hayvanlar aleminde peynir için deliren tek hayvan türü var,o da papağan...


.

21 Eylül 2008 Pazar

3'ü 1 arada



Cass Elliot-make your own kind of music
Petula Clark-downtown
Three Dog Night-Shambala

Bu haftaki şarkılar hasretle Lost'un başlamasını bekleyenlere gelsin mi, gelsin valla...


.

20 Eylül 2008 Cumartesi

Cuma Gecesi Sineması;Lilja 4-ever-bir Lukas Moodysson filmi

Gecikme için üzgünüm.




16 yaşındaki Lilya, eski Sovyetler Birliği'nde varoşlarda yaşamaktadır. Annesi tarafından terkedilen genç kız, kendisine baskı uygulayan teyzesinin yanında kalmaktadır. Çıkış yolunu ise arkadaşlarıyla vakit geçirmekte bulur.

Andrei’ye aşık olup onun peşinden İsveç'e gitmeye karar verir. Eski iğrenç yaşamından kurtulup cennet ülkede yeni bir sayfa açmayı planlamaktadır. Fakat, yaşam onu bir seks köleliğine doğru itecek ve hayatın her yerde aynı olduğunu kavramasını sağlayacaktır.

Lukas Moodysson’un hüzünlü son çalışması, yetişkinlerin gençleri istismar etmesi üzerine etkileyici ve güçlü bir yapım.
(linkler 100 mb'lık rapidshare linkleridir)

cemal mi mehmet mi?

efendim fotograf flickr.com'dan... güzel ülkemden bir eşcinsel aşk manzarası. peki sizce cemal mi yazdı bunu mehmet mi?

18 Eylül 2008 Perşembe

balonlarabebe

Eski türk filmlerini andıran bir sevgilim var,ne bilim o atv de sanki ben cnbc-e,oysa gelsek şöyle ntv de buluşsak...
çok mu yani...


.

15 Eylül 2008 Pazartesi

Lüzumlu BilGi;Mutluluk genetik mi?

İkizler üzerinde yapılan araştırmalar,mutluluk ve depresyonla ilgili genetik nedenlerin varlığını güçlendiriyor.Bu durum;ikizlerin aynı sosyal çevreyi paylaşmasıyla ilintili değil.Çünkü birbirinden ayrılan tek yumurta ikizleri de benzer özellikler gösteriyor.Ancak;mutlulukla doğrudan ilişkili bir genin varlığı henüz keşfedilemedi.Tüm diğer psikolojik olaylarda olduğu gibi,mutluluğunda farklı genlerin etkileşiminden kaynaklandığı düşünülüyor.Örneğin,olumlu duygu halini arttıran beyin kimyasallarından seratonin gibi.Yine de,kişi huysuz olsa bile,çevresel etkenlerle mutluluğu arttırmak mümkün.


.

14 Eylül 2008 Pazar

Konuk yazar-sevdalı bulut

"Akrepler,İntiharlar,eşcinseller" yazısıyla da olduğu gibi ara ara bloğuma konuk yazar olarak katkıda bulunacak sevdalı bulut
Doyamadım ama yazılarının tadına,daha daha... diyorsanız yeni açtığı bloğundaki okunası yazılar için şurdan alayım
...


.

Akrepler, Intiharlar, Eşcinseller...

Orta Anadolu'da akrepler zehirli oldukları ve geleneksel olarak da lanetli ilan edildikleri için herhangi bir biçimde temas edilmeden öldürülürler. Bugüne kadar kimse akrep sokmasından ölmediği halde sebepsiz bir öfkeyle, görüldükleri yerde etraflarına küçük bir saman kümesinden dairesel bir ateş yakılarak zehirli iğnelerini kendilerine sokup kendi kendilerini öldürmeleri sağlanır akreplerin . Alevlerin yaydığı sıcağa dayanamayan zavallı hayvanlar bir süre sonra çektiği acıdan kurtulmak için yaşamlarını devam ettirebilmenin temel aracı olan zehirlerini yokolmak için kullanır ve kendi iğnelerini batırırlar kendilerine. Temiz iş!

Eşcinsellik ve ölüm/öldürme arasındaki ilişkiye baktığımızda çoğu zaman direkt olarak öldürülen eşcinseller, öldürmenin olanaklı olmadığı ya da göze alınamadığı durumlarda bütün yaşam alanlarında dayanılmaz bir baskı altına alınır ve bu baskı altında nefes alamamanın bir sonucu olarak kendi kendilerini öldürürler. Yaşadığımız coğrafyanın eşcinsellere sunduğu homofobik atmosferde boğulmamak için nefeslerini tuta tuta yaşayan eşcinsellerin kendi iğnesiyle kendisini öldürmek zorunda kalan akreplerin hüzünlü öyküsünden ne farkı var?

Geçtiğimiz günlerde Lambdaistanbul'un kapatılması ile ilgili karardan sonra yapılan basın toplantısında Pınar Selek "Lambda kaç eşcinseli intiharın eşiğinden döndürdü?" gibi bir soru sordu. Bu soru basın açıklamasını daha etkileyici kılmak için sorulan bir soru değil, bizzat hayatın içinden sorulan, Lambda'nın bir kurum olmanın ötesinde bir yaşam dayanağı olmasından beslenen bir soruydu. Lambdaistanbul, 90'lı yılların ortalarından bu yana başta İstanbul olmak üzere tüm Türkiye'de yaşayan eşcinsellerin yaşamlarını diğer insanlar gibi devam ettirebilmesi amacıyla faaliyetler yürüten bir lezbiyen, gey, biseksüel, travesti,transeksüel (LGBTT) örgütü. Uzunn bir süredir Eşcinsel Danışma Hattı altında tümüyle gönüllü çalışanlarca yürüttükleri bir faaliyetleri var ki Pınar Selek'in sorduğu sorunun karşılığı ve anlamı en çok bu çalışmada saklı. Lambdalılar herhangi bir ücret almadan, Türkiye'nin heryerinden aranabilen bu hattın diğer ucunda dünyada kendisinden başka eşcinsel olmadığını zanneden insanların "kimse"si olmaya çalışıyor ve bunu başarılı bir biçimde yürütüyorlar da. Üstelik hattın bir ucunda çağrıları yanıtlayan Lambda üyeleri bu konuda özel bir de eğitimden geçiriliyor ve olabildiğince profesyonellikle yürütüyorlar "gönüllülük" esasına dayalı bu hizmetlerini.

Danışma hattını arayanların profiline baktığınızda (hattı arayan kişilerin şahsi bilgileri istenmiyor, kendiliğinden verilmesi durumunda da Lambda tarafından kimseyle paylaşılmıyor) yalnızlık içinde, kimliğiyle yüzleştiği anda ne yapacağını bilemeyen, ne yapacağını bilse bile bunu nasıl yapacağını bilemeyen eşcinseller arıyor Lambda'yı. Pınar Selek'in sorusuna geri dönecek olursak birçoğu "intiharın eşiğinde" olan insanlar aslında. Çevrelerine yakılan ateşin kavuruculuğuna dayanamayan, nefes alamadıkları bir toplumsal-yasal çerçeve içinde bir an kısa da olsa nefes almak isteyen insanlar.

Bugün yasa Lambda'yı "ahlaksız" bulduğu için kapattığında bu insanlar için devlet bir danışma hattı kurabilecek mi? Bu danışma hattı kurulsa bile Lambda'nın verdiği hizmetin profesyonelliğine ve samimiyetine ulaşabilecek bir hizmet verilebilecek mi? Yoksa devlet zaten ahlaksız addettiği vatandaşlarını yokedemediği için yalnızlığa, kimsesizliğe mahkum ederek kendi kendilerine yokolmalarını mı sağlayacak? Eğer hedeflenen bu değilse Lambda kapatılmamalı, kapatılamamalı!




Lambdaistanbul Eşcinsel Danışma: (212) 244 57 62
(Danışma hattı çarşamba, perşembe, cumartesi ve pazar günleri saat 17:00-19:00 arası hizmet veriyor)

.

13 Eylül 2008 Cumartesi

Mustafa-bir Can dündar Belgeseli

Riyad neden Riyad Londra neden Londra-2 teknoloji haberi


Haber1
RİYAD-Suudi Arabistan Yüksek Şeriat Mahkemesi Başkanı Şeyh Salih El Lihedan, "ahlak dışı yayınlar yapmakla" suçladığı uydu televizyon kanallarının sahiplerini öldürmenin caiz olduğunu öne sürdü.kaynak

Haber2
LONDRA-Düşünceyle kontrol edilebilen bir biyonik kol takılan kadın kolunu yeniden hissetmeye başladı. 2004’te geçirdiği motor kazasında kolunu omzundan itibaren kaybeden Claudia Mitchell, geleneksel protez kolu kontrol edebilmek için kullanılan sinirlerini de kaybetmesi nedeniyle takılan protezle hayal kırıklığına uğramış, yeni ve öncü bir cerrahi yöntem olan biyonik kol nakline gönüllü olmuştu. kaynak


Claudia Mitchell yeni koluyla Şeyh Salih El Lihedan'ın o şirin ağzını kapatabilir mi...


.

12 Eylül 2008 Cuma

Cuma gecesi sineması;Velvet Goldmine




http://www.imdb.com/title/tt0120879/

New York'ta bir gazetede muhabir olarak çalışan Arthur'dan 70'lerin Glam Rock akımının en popüler isimlerinden biri olan Brian Slade'in kariyeri ve sahte ölümü hakkında haber yapması istenir. O dönemler bu akımdan fazlasıyla etkilenmiş olan Arthur araştırmasıyla beraber kendisi de eski günlere geri döner.

Bir gün sahnede izlediği rock star Curt Wild'ın çılgınlığından etkilenen Brian Slade kendine has bir tarz yaratır ve bütün gençlerin idolü haline gelir. Artık hepsi onunki gibi bir yaşam tarzını benimsemiştir. Ama sansasyon yaratmak için düzenlendiği sahte ölümü kariyerinin sonunu getirecektir.

Todd Haynes, Curt Wild ve Brian Slade karakterlerini bir döneme damgasını vurmuş Iggy Pop ve David Bowie'den esinlenerek yaratmıştır. Bu durumla ilgili bir sorunu olmadığını söyleyen Iggy Pop'un aksine, David Bowie gerçeklerin çarpıtıldığını iddia etmiş ve filme adını veren Velvet Goldmine şarkısının filmde kullanılmasına izin vermemiştir. Yine de Velvet Goldmine, 70'lere ve Glam Rock akımına dair doğru şeyler söyleyen tam anlamıyla esinlendiği dönem gibi uçuk-kaçık bir film.Glam rock, eşcinsellik, sex, uyuşturucu üzerine yapılmış kült bir film....


(Linkler 100mb'lık rapidshare linkleridir)


CD2---------- CD1

part1---------- part1
part2---------- part2
part3---------- part3
part4---------- part4
part5---------- part5
part6---------- part6
part7---------- part7



şifre yok
.

11 Eylül 2008 Perşembe

Stonewall İsyanı-Bir başkaldırı hikayesi



New York, Greenwich Village'de bir eşcinsel barı olan Stonewall, 28 Haziran 1969'da bir polis baskınına uğradı. Fakat polisin ve barın patronlarının her zamanki beklentilerinin tersine, bu defa barı dolduran kalabalık baskıya boyun eğmedi ve mücadele etmeye karar verdi. 'Stonewall İsyanı' diye adlandırılan ve yaklaşık beş gün süren çatışmaların sonunda, gey ve lezbiyen hayatının çehresi köklü bir dönüşüm geçirecekti.
Ünlü tarihçi ve aktivist Martin Duberman elinizdeki bu kitapta, Stonewall'da yaşananları anlatır. Etkileyici anlatı yeteneğiyle o çalkantılı geceleri, gey ve lezbiyen hakları mücadelesi içinde fiilen yer alan altı kişinin serüvenleri üzerinden canlı ayrıntılarla nakleder. Zaten bu altı kişinin hikâyeleri öyle bir noktada kesişerek bir araya gelmektedir ki, bir nevi, isyana yol açan baskıların ve 1970'deki Eşcinsel Hakları Yürüyüşü'nde doruk noktasına çıkan mücadelenin unutulmaz bir portresini de yansıtmaktadır.



Yıldırım Türker Radikal'de Tarih Böyle de Yazılır başlıklı kitapla ilgili bir tanıtım yazısı yazmış.Okumak isterseniz şurdan...
Kitabı satın almak için şurdan...

İyi Okumalar


.

10 Eylül 2008 Çarşamba

Oynama çocuğum


Şablon ayarlarıyla oynarken yine takip ettiğim blogların listesi silindi.Tanrım!Hafta sonu bana iş çıktı...


.

Cool mim: Nefretlik durumlar


düş penceresi mimler;delikanlı biraz geç de olsa yazar.Delikanlı gecikmiştir çünkü delikanlı gecikir,sıyırmaya çalışsa da bu huyunu üzerinden delikanlı budur,delikanlı sürekli doğru zamanı bekler,sürekli doğru zamanı beklemesi delikanlının nefretlik durumudur,günün geceyi beklemesi gibi beklemez delikanlı,günün dünü beklemesi gibi bekler hayatı.
Dünya döner,hayat akar,delikanlı durur...

söz aynadaki ben,nakhar,jörmungard'a geçer...


.

9 Eylül 2008 Salı

Cinayetin Tarihi



2004 Mayısı’nda İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde düzenlenen Eşcinsellik ve İslamiyet konulu konferansta bir sunum yapan Adel Kassem, Hz. Muhammed döneminde eşcinsellik yüzünden tek bir kişinin dahi ceza almış ya da bir infaza uğramış olmadığını belirtmişti. Bu konudaki ilk infazın, eşcinsel bir kişinin canlı olarak gömülmesini teklif eden üçüncü halife Ömer zamanında gerçekleştiği biliniyor. Ancak dönemin karar heyeti Hz. Muhammed’in geleneklerini göz önünde bulundurarak diri diri gömme teklifini reddetmiş ve eşcinsellerin şehirdeki en yüksek binadan aşağı atılarak taşlanması fikrini kabul etmişler.


.

8 Eylül 2008 Pazartesi

Lüzumlu BilGi;Eller ne zaman terler?

Ellerin terlemesi,vücudun terlemesinden tamamen farklı bir fizyolojik olay.Ellerin terlemesi sıcaktan çok,stresten kaynaklanıyor.Korku,gerilim,konsantrasyon gibi psikolojik durumlarda,hava sıcaklığında bir değişiklik olmadığı halde,ellerin sık sık terlediği görülmüştür.Bir başka tipik örnek ise,uyku ve okuma anlarında,rahatsız edici sıcağa rağmen,stres olmadığı için ellerin terlememesidir.Çünkü,özellikle uyku anında,ellerdeki ter bezlerini faaliyetlerini durduruyorlar.Oysa aynı anda vücut terleyebiliyor.

7 Eylül 2008 Pazar

2si1arada




Bilen bilir Chan Wook Park'ın film müziklerinin ne denli etkileyici olduklarını,film müzik uyumu bu olsa gerek dedirtir her film bitiminde...
Uzun zamandır paylaşmaktan en çok memnun olduğum müzikler sanırım bunlar olacak.
Harika tek kelimeyle harika...

(Linkler rapidshare linkleridir)


İyi dinlemeler



.

6 Eylül 2008 Cumartesi

es

yalnız olmaktan değil yalnız görülmekten korkuyorum,ya sevebileceğim kimse kalmazsa...

.

5 Eylül 2008 Cuma

Cuma Gecesi Sineması;Sympathy for Lady Vengeance




Sympathy for Lady Vengeance’de; işlemediği bir suçu üstlenmek zorunda kalıp Kyoungju Kadın Hapishanesi’nde 13,5 yıl yatan Lee Geum-ja’nın hikayesi anlatılıyor. Hapise düştüğü gün intikam alma sürecini başlatan ve bu amaçla ileride özel bir hizmet talep edeceği mahkum arkadaşlarına akla hayale gelmedik güzellikler yapan Lee Geum-ja; kendisini bu duruma sokan kişiyi bizzat kuracağı mahkemede yargılayacağı günün hayaliyle yaşamaktadır. Bu arada intikam almayı düşündüğü kişinin de kendine göre planları vardır…

Kuzey Kore’li casusu, soyguncu çifti, kocasını ve kocasının metresini öldürdükten sonra pişirip yiyen “cadı”sı, menfaatçi rahibi, sakat pastacısı ve çılgın fahişesi ile Fellini biçimciliğine sahip grotesk bir sirki andıran İntikam Meleği; Chan-Wook Park’ın intikam üçlemesinin en iyi görüntü ve ses çalışmasına sahip. Hem renkli hem de siyah-beyaz versiyonu bulunan İntikam Meleği’nin en az senaryosu kadar etkileyici unutulmaz bir “soundtrack”e sahip olduğunu da hatırlatalım.

Chan-Wook Park' ın intikam üçlemesinin bu üçüncü filmi yine diğer filmlerde olduğu gibi hayranlık uyandıran bi girişe sahip,daha çok OLDBOY la tanınan üçlemenin son halkası olan bu film izlenmeye değer.Çarpıcı,düşündürücü bir son,harika bir giriş daha ne olsun.Son dönemlerde yükselişte olan uzak doğu sinemasına korku filmleri haricinde adım atmamışlar için hoş bir giriş,ilerleyen "cuma"larda üçlemenin diğer filmlerini de paylaşmaya çalışacağım şimdiden iyi seyirler...

Linkler 100mb lık rapidshare linkleridir...

4 Eylül 2008 Perşembe

itirazım var!




"Ah şimdi çocuk olmak vardı,ne güzel dertsiz tasasız yaşayıp gidiyorlar" dediğinde komşumuz ne kadar sinir olduğumu hatırlıyorum ben anneme derdimi anlatırken çünkü benim derdim vardı ve o dert Ali'nin topumu saklamasıydı ayrıca bi önceki gün de Ahmet balonumu patlatmıştı biz ablamla oynarken.Oysa ne onun topuna dokunan ne balonuna karışan vardı,hatta her istediğinde çikolata yiyebiliyor ve limitsiz kola da içebiliyordu.
Dertsizmişim peh! asıl sen dertsizdin lanet olası komşu...


.