29 Kasım 2008 Cumartesi

21 Kasım 2008 Cuma

Diyom ki;


Herşeyi bilenler bir de kendilerini bilseler...

.

15 Kasım 2008 Cumartesi

Killing me softly with his "COP"


Alpaslan Yelden 2 Temmuz 1999 da bir cinayet soruşturması kapsamında gözaltına alınıyor,göz altı sırasında mistik,nedeni bilinmeyen bir şekilde fenalaşıp yardımsever,yürekli polislerce hastaneye kaldırılıyor,Yelden'in durumuna pek bi üzülen polis abilerimiz kahırlarından ailesine haber vermeyi bile unutuyorlar(o denli mıncır mıncır agucuk bugucuklar),ailesi 3 gündür haber alamadıkları oğullarını arıyor ve Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinde buluyorlar,ne yazık ki o mistik neden oğullarının bi hafta sonra mekanını cennet yapıyor.Acısıyla gözü dönmüş vahşi aile provakatif doktorların da yardımıyla polisi bu mistik ölümden suçluyor(duydun mu kız hatce gominist hepsi bunların) Sanki başka işleri yokmuş gibi doktorlar Yelden'e otopsi yapıyor ve yaptıkları otopsi neticesi raporda şöyle yazıyor "vücudunun çeşitli yerlerinde travmatik bulgulara rastlandı"
ve 8 polis mahkemeye veriliyor...
İzmir 2’inci Ağır Ceza Mahkemesi mazlumun ahını alıyor ve Yargıtay Demoklesi kılıcını sallayıp tüyü bitmemiş polisin hakkını koruyor.8 polisin mahkumiyet kararı ‘işkence delili yok’ diyerek bozuluyor...
Neticeyi duyan polisler birbirlerine sarılıp şen mutlu bir şekilde şarkılar söylemeye başlıyorlar,bir kaçı kendini tutamayıp ağlıyor,o güruh o masum mavili güruh sonsuza dek mutlu sonsuza dek huzurlu...
Radikal'in haberi için...

14 Kasım 2008 Cuma

Cuma gecesi sineması;Match Point




Bir tenis maçında topun çizgiye yaklaştığı anlar vardır. Biraz da şansın yardımıyla top içeri düşebilir ve kazanırsın… Ya da ileri gider ve kaybedersin… Gerçek bu kadar basit midir?

Bir tenisçi olan Chris hayatı boyunca şansı yaver gittiği için kıskanılmıştır. Özellikle en yakın arkadaşı Tom’un kız kardeşi Chloe ile evlenmeye kalkıp büyük bir servetin ortaklarından biri olma şansını yakalayınca...

Chris’in hayatının en mutlu günleri olması gereken evlilik aşamasında hayaller, Tom’un rüyaları bile süsleyecek derecede güzel nişanlısı ile tanışınca sona erer. Hayranlık kısa süre sonra takıntı boyutunda tutkuya dönüşecek ve Chris’i zor bir seçime zorlayacaktır.

Woody Allen’ı Büyük Elma’nın dışına çıkarmayı başarmış olan Maç Sayısı, usta yönetmenin tamamını Londra'da çekmiş olduğu ilk film olma özelliği de taşıyor.

Match Point (2005) m-HD.x264
(Linkler 100 mb'lık rapidshare linkleridir)
part1
part2
part3
part4
part5
part6
part7

İyi Seyirler

‘Vicdani red’ hakkı Meclis’e geliyor


Demokratik Toplum Partisi (DTP), "Vicdani redçilerin" askerlikten muaf olabilmesi, askerlik hizmeti yerine cezalandırıcı nitelikte olmayan kamu hizmeti yapabilmeleri için kanun teklifi hazırladı.
DTP Şırnak Milletvekili Akın Birdal, DTP milletvekilleri Hasip Kaplan ve Bengi Yıldız ile birlikte, 21 DTP’li milletvekilinin imzasını taşıyan yasa teklifine ilişkin TBMM’de basın toplantısı düzenledi.
Yaşam hakkının bilinmediği her yerde diğer hak ve özgürlüklerin kullanılmasının da mümkün olmadığını belirten Birdal, "Tüm dünyada ölme ve öldürmeyi, kendi benlik duygusuna aykırı bulan kişilerin savaşı ve savaş hazırlığı olan zorunlu askerlik hizmetini reddetmeye yöneldiklerini" kaydetti. Ulusal ve uluslararası hukuksal ve siyasal metinlerde buna "Vicdani red hakkı" dendiğini ifade eden Birdal, dünyanın pek çok ülkesinin vicdani red hakkını tanıdığını söyledi.
Radikal-deki haberin devamı için...

7 Kasım 2008 Cuma

Cuma gecesi sineması;wristcutters:A love story



Zia, kız arkadaşı Desiree'den ayrılınca yaşadığı acıya dayanamaz ve intihar eder. Acısını sonlandırmanın yolunu ölümde bulacağını sanırken hiç beklemediği bir şekilde büyük bir yanılgıya düştüğünü anlar. Gözünü, sadece intihar edenlerin var olduğu bir dünyada açar.

Ölüm sonrası bir dünyadır burası; tuhaftır, gerçek yaşam kadar acımasızdır; hatta belki de daha fazla... Acılarsa yok olmamıştır. Ama yine de Zia için bir umut vardır. Çünkü ilginç bir şekilde Desiree'nin de intihar ettiğini öğrenmiştir. Tanıştığı bir rock şarkıcısı ve ısrarla bir yanlışlık sonucu orda olduğunu savunan bir otostopçu ile Desiree'nin peşine düşer. Barlarında sadece intihar etmiş elemanları olan Nirvana ve Joy Division gibi grupların şarkılarının çalındığı bu garip dünyanın kasvetli atmosferinde, tuhaf bir yolculuğa çıkarlar.

2006 Sundance Film Festivali'nde Jüri Büyük Ödülü'nün sahibi olan bu son derece ilginç film, kara mizah anlayışı ve ilginç karakterleri ile yılın önemli bağımsızlarından...


(Linkler 100 mb lık rapidshare linkleridir)

CD1:-------- CD2:
part1-------- part1
part2-------- part2
part3-------- part3
part4 -------- part4
part5-------- part5
part6 -------- part6
part7 -------- part7

6 Kasım 2008 Perşembe

Ege Tanyürek



Peki suçlu kim?Adam gibi giyinmediğini düşünüp ayıplayan amca mı?Adam gibi yürümediğini düşünüp delercesine bakan teyze mi?Ciddi durup adam gibi oturmasını isteyen babası mı?Bir gün bir kızla evlenmesini dikte eden annesi mi?Onu bu güne kadar gerçekten tanıyamamış kardeşleri mi?
Ege Tanyürek öldü,intihar etti!
Neden absürd bulup "hadi canım ordan neden intihar eder bir insan ki" diyemiyorum.Neden önemsiz bulamıyorum?Oysa bir insan yaşamı seçtiği gibi ölümü de seçebilmeli değil mi?Neden bunu bir tercih meselesi olarak görüp,bırakıp geçemiyorum?
Eşcinseldi,çünkü Ege bir eşcinseldi!Cinselliği gibi hayatı da ölümü de bir tercih meselesi değildi!
KaosGL nin eğitiminde tanıdığım hevesli,sadece seyretmekle yetinmeyen adam,umarım toprağın altında huzur bulursun!

5 Kasım 2008 Çarşamba

6 gibi


Hikayenin sonunu bilmenin kötü yanı işte,stres yapacak extradan malzemen oluyor,nasıl saracaklar etrafımı kare mi olucak yoksa yuvar yuvar yuvar....Kaç tanesi yakışıklı olacak,üzerime gelirken kaç tanesi kendini kaç tanesi sevgilisini kaç tanesi silahını kaç tanesi beni düşünecek,beğenmeyip silemiyorum da kendimi ki...Etrafın sarıldı teslim ol diyecekler,garip anlamaz bi şekilde onlara bakacağım...

2 Kasım 2008 Pazar

39


Heyecanlı bekleyişlerini sürdürüyorlardı seyirciler.Nefesler tek bir ağızdan...Ne adım atacak bir yer vardı ne de adım atmaya takat...Korkudan altına işeyen,gülerken osuran şu insan denen mahlukat,heyecanlandığında tıkardı tüm deliklerini...Beklenen an yaklaştığında tekten hep oldu kısakesikleşti nefesler dahi...
Dalgalandı rüzgar,
perde sakin
Geriye sararak heyecanı arttırıyordu rutin.

Temkinliydi ayaklar,ürktü,dokunmadı,azaldıkça zaman,cesur sere doğru yöneldi adrenalin.Aynı anda büyüdü 3 gez,2 göz 1 arpacık.
Kan istila etmiş en ücra köşelerini bile vücudun şarşırmış kalp vücut sıcacık

Yıkıldı bir kaç seyirci,umut yerde
Açılacak sandık biz,düştü oysa o güzelim perde yere