31 Aralık 2008 Çarşamba

30 Aralık 2008 Salı

Yes sir,i can boogie

Dört gün oldu,aramayacağım bu sefer seni.
Senin verdiğin kalemle,senin aldığın hoparlörden dinlediğim müzik eşliğinde senin sebep olduğun hayal kırıklığını dillendirmeye çalışıyorum şimdi.Düşünüyorum düşünmeyi bıraksam dünya yıkılacakmış gibi hem de durmaksızın...Ben düşünürken sen ne kadar olgun olduğunu anlatıyorsun kendine,ne kadar değişip geliştiğini,bir gün uyanmış ve büyümüşsün,kolundaki diş izleri swatch saate evrilmiş gibi...Nasıl yapmalı,nasıl yapmalı?
Sorunumuz bu sanırım;Ben korkağım sense haklı...

29 Kasım 2008 Cumartesi

21 Kasım 2008 Cuma

Diyom ki;


Herşeyi bilenler bir de kendilerini bilseler...

.

15 Kasım 2008 Cumartesi

Killing me softly with his "COP"


Alpaslan Yelden 2 Temmuz 1999 da bir cinayet soruşturması kapsamında gözaltına alınıyor,göz altı sırasında mistik,nedeni bilinmeyen bir şekilde fenalaşıp yardımsever,yürekli polislerce hastaneye kaldırılıyor,Yelden'in durumuna pek bi üzülen polis abilerimiz kahırlarından ailesine haber vermeyi bile unutuyorlar(o denli mıncır mıncır agucuk bugucuklar),ailesi 3 gündür haber alamadıkları oğullarını arıyor ve Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinde buluyorlar,ne yazık ki o mistik neden oğullarının bi hafta sonra mekanını cennet yapıyor.Acısıyla gözü dönmüş vahşi aile provakatif doktorların da yardımıyla polisi bu mistik ölümden suçluyor(duydun mu kız hatce gominist hepsi bunların) Sanki başka işleri yokmuş gibi doktorlar Yelden'e otopsi yapıyor ve yaptıkları otopsi neticesi raporda şöyle yazıyor "vücudunun çeşitli yerlerinde travmatik bulgulara rastlandı"
ve 8 polis mahkemeye veriliyor...
İzmir 2’inci Ağır Ceza Mahkemesi mazlumun ahını alıyor ve Yargıtay Demoklesi kılıcını sallayıp tüyü bitmemiş polisin hakkını koruyor.8 polisin mahkumiyet kararı ‘işkence delili yok’ diyerek bozuluyor...
Neticeyi duyan polisler birbirlerine sarılıp şen mutlu bir şekilde şarkılar söylemeye başlıyorlar,bir kaçı kendini tutamayıp ağlıyor,o güruh o masum mavili güruh sonsuza dek mutlu sonsuza dek huzurlu...
Radikal'in haberi için...

14 Kasım 2008 Cuma

Cuma gecesi sineması;Match Point




Bir tenis maçında topun çizgiye yaklaştığı anlar vardır. Biraz da şansın yardımıyla top içeri düşebilir ve kazanırsın… Ya da ileri gider ve kaybedersin… Gerçek bu kadar basit midir?

Bir tenisçi olan Chris hayatı boyunca şansı yaver gittiği için kıskanılmıştır. Özellikle en yakın arkadaşı Tom’un kız kardeşi Chloe ile evlenmeye kalkıp büyük bir servetin ortaklarından biri olma şansını yakalayınca...

Chris’in hayatının en mutlu günleri olması gereken evlilik aşamasında hayaller, Tom’un rüyaları bile süsleyecek derecede güzel nişanlısı ile tanışınca sona erer. Hayranlık kısa süre sonra takıntı boyutunda tutkuya dönüşecek ve Chris’i zor bir seçime zorlayacaktır.

Woody Allen’ı Büyük Elma’nın dışına çıkarmayı başarmış olan Maç Sayısı, usta yönetmenin tamamını Londra'da çekmiş olduğu ilk film olma özelliği de taşıyor.

Match Point (2005) m-HD.x264
(Linkler 100 mb'lık rapidshare linkleridir)
part1
part2
part3
part4
part5
part6
part7

İyi Seyirler

‘Vicdani red’ hakkı Meclis’e geliyor


Demokratik Toplum Partisi (DTP), "Vicdani redçilerin" askerlikten muaf olabilmesi, askerlik hizmeti yerine cezalandırıcı nitelikte olmayan kamu hizmeti yapabilmeleri için kanun teklifi hazırladı.
DTP Şırnak Milletvekili Akın Birdal, DTP milletvekilleri Hasip Kaplan ve Bengi Yıldız ile birlikte, 21 DTP’li milletvekilinin imzasını taşıyan yasa teklifine ilişkin TBMM’de basın toplantısı düzenledi.
Yaşam hakkının bilinmediği her yerde diğer hak ve özgürlüklerin kullanılmasının da mümkün olmadığını belirten Birdal, "Tüm dünyada ölme ve öldürmeyi, kendi benlik duygusuna aykırı bulan kişilerin savaşı ve savaş hazırlığı olan zorunlu askerlik hizmetini reddetmeye yöneldiklerini" kaydetti. Ulusal ve uluslararası hukuksal ve siyasal metinlerde buna "Vicdani red hakkı" dendiğini ifade eden Birdal, dünyanın pek çok ülkesinin vicdani red hakkını tanıdığını söyledi.
Radikal-deki haberin devamı için...

7 Kasım 2008 Cuma

Cuma gecesi sineması;wristcutters:A love story



Zia, kız arkadaşı Desiree'den ayrılınca yaşadığı acıya dayanamaz ve intihar eder. Acısını sonlandırmanın yolunu ölümde bulacağını sanırken hiç beklemediği bir şekilde büyük bir yanılgıya düştüğünü anlar. Gözünü, sadece intihar edenlerin var olduğu bir dünyada açar.

Ölüm sonrası bir dünyadır burası; tuhaftır, gerçek yaşam kadar acımasızdır; hatta belki de daha fazla... Acılarsa yok olmamıştır. Ama yine de Zia için bir umut vardır. Çünkü ilginç bir şekilde Desiree'nin de intihar ettiğini öğrenmiştir. Tanıştığı bir rock şarkıcısı ve ısrarla bir yanlışlık sonucu orda olduğunu savunan bir otostopçu ile Desiree'nin peşine düşer. Barlarında sadece intihar etmiş elemanları olan Nirvana ve Joy Division gibi grupların şarkılarının çalındığı bu garip dünyanın kasvetli atmosferinde, tuhaf bir yolculuğa çıkarlar.

2006 Sundance Film Festivali'nde Jüri Büyük Ödülü'nün sahibi olan bu son derece ilginç film, kara mizah anlayışı ve ilginç karakterleri ile yılın önemli bağımsızlarından...


(Linkler 100 mb lık rapidshare linkleridir)

CD1:-------- CD2:
part1-------- part1
part2-------- part2
part3-------- part3
part4 -------- part4
part5-------- part5
part6 -------- part6
part7 -------- part7

6 Kasım 2008 Perşembe

Ege Tanyürek



Peki suçlu kim?Adam gibi giyinmediğini düşünüp ayıplayan amca mı?Adam gibi yürümediğini düşünüp delercesine bakan teyze mi?Ciddi durup adam gibi oturmasını isteyen babası mı?Bir gün bir kızla evlenmesini dikte eden annesi mi?Onu bu güne kadar gerçekten tanıyamamış kardeşleri mi?
Ege Tanyürek öldü,intihar etti!
Neden absürd bulup "hadi canım ordan neden intihar eder bir insan ki" diyemiyorum.Neden önemsiz bulamıyorum?Oysa bir insan yaşamı seçtiği gibi ölümü de seçebilmeli değil mi?Neden bunu bir tercih meselesi olarak görüp,bırakıp geçemiyorum?
Eşcinseldi,çünkü Ege bir eşcinseldi!Cinselliği gibi hayatı da ölümü de bir tercih meselesi değildi!
KaosGL nin eğitiminde tanıdığım hevesli,sadece seyretmekle yetinmeyen adam,umarım toprağın altında huzur bulursun!

5 Kasım 2008 Çarşamba

6 gibi


Hikayenin sonunu bilmenin kötü yanı işte,stres yapacak extradan malzemen oluyor,nasıl saracaklar etrafımı kare mi olucak yoksa yuvar yuvar yuvar....Kaç tanesi yakışıklı olacak,üzerime gelirken kaç tanesi kendini kaç tanesi sevgilisini kaç tanesi silahını kaç tanesi beni düşünecek,beğenmeyip silemiyorum da kendimi ki...Etrafın sarıldı teslim ol diyecekler,garip anlamaz bi şekilde onlara bakacağım...

2 Kasım 2008 Pazar

39


Heyecanlı bekleyişlerini sürdürüyorlardı seyirciler.Nefesler tek bir ağızdan...Ne adım atacak bir yer vardı ne de adım atmaya takat...Korkudan altına işeyen,gülerken osuran şu insan denen mahlukat,heyecanlandığında tıkardı tüm deliklerini...Beklenen an yaklaştığında tekten hep oldu kısakesikleşti nefesler dahi...
Dalgalandı rüzgar,
perde sakin
Geriye sararak heyecanı arttırıyordu rutin.

Temkinliydi ayaklar,ürktü,dokunmadı,azaldıkça zaman,cesur sere doğru yöneldi adrenalin.Aynı anda büyüdü 3 gez,2 göz 1 arpacık.
Kan istila etmiş en ücra köşelerini bile vücudun şarşırmış kalp vücut sıcacık

Yıkıldı bir kaç seyirci,umut yerde
Açılacak sandık biz,düştü oysa o güzelim perde yere

14 Ekim 2008 Salı

Yapmazsan böyle ol bak!

Fazla sorumsuz buluyorum kendimi şu günlerde(uzun zamandır aslında),gözlerim yerlerde,saygıdan mı dersin?

9 Ekim 2008 Perşembe

Şarkılar Bizi Söyler (Bozuk Plak Vol. 2)

Eveett yoğun istek üzerine dünyadan şarkılara devam ediyoruz!

Bu haftaki ilk konuklarımız; Tamzara'yla geleneksel Ermeni Müziği'nin modern temsilcileri Anush & İnga Arshhakyanner kardeşler, İkinci sıradaki şarkımız Norveç'ten, aslında bir caz şarkıcısı olmasına rağmen buğulu vokaliyle elektronik şarkılara da gerilim katabilen Sissel Endressen, kuzeyin uzun kış gecelerinden o geceler kadar karanlık bir şarkıyla geliyor; Out Here In There. Üçüncü sırada Kanada'dan yollara düşüp Türkiye'ye gelen başta Rumeli Ezgileri olmak üzere birçok şarkıyı "kırık" Türkçesi'yle pek güzel seslendiren Brenna Mccrimmon var. Fatih Akın'ın İstanbul Hatırası (Crossing The Bridge)'ında Baba Zula'yla Cecom'u söyleyerek kalbimizi fethetmişti. İşte o şarkı! Dördüncü sırada yine iki kızkardeş var; İran'ın dünyaya armağanı Mahsa ve Marjan Vahdat kardeşler. İlk olarak dünyada savaşın devam ettiği ülkelerin şarkıcılarının savaş çocukları için ninniler söylediği Lullabies From The Axis Of Evil (Şer Ekseni'nden Ninniler) adlı toplama albümde seslendirdikleri Lalalala Gohle Laleh isimli şarkıyla kulağımıza hüznü fısıldayan kızkardeşler bu sefer konser kayıtlarından oluşan Songs From a Persian Garden'dan bir şarkıyla geliyorlar; Doosh Doosh... Ve son sırada Kara Afrika'nın kapkara kızı Aster Aweke ve Kabu'su var. Hiç tartışmasız hayatımda dinlediğim en güzel beş şarkıdan biri olduğu için tümüyle öznel bir seçimin sonucu olarak listeye dahil ettiğim bu şarkıyı dinleyince sanırım ne söylemek istediğim daha iyi anlaşılacak.

Dinleyelim mi artık?
Şarkıları topluca indirmek için buraya...
Ayrı ayrı indirmek içinse indirmek istediğiniz şarkının üzerine tıklayabilirsiniz...

26 Eylül 2008 Cuma

Cuma Gecesi Sineması;Oldboy-bir Chan Wook Park filmi





Oh Dae-su, bir gün kendisini küçük karanlık bir hücrede bulur. Oraya kimler tarafından ve niye kapatıldığını bilmeyen adamın dünyayla bağlantısı sadece hücresindeki küçük televizyondur. Haberlerde karısının öldürüldüğünü duyunca olayla bağlantısı olduğu düşünüldüğü için kapatıldığını anlar.

15 yıl sonra, serbest bırakılan adam, ailesini öldüren kişileri bulmaya ve kendisini oraya kapatanlardan intikam almaya karar verir.

2004 Güney Kore Büyük Çan Ödüllerinde en iyi yönetmen başta olmak üzere birçok dalda ödül alan film, aynı zamanda 2004 Cannes Film Festivali'nde Jüri Büyük Ödülünün de sahibi oldu.

(linkler 100 mblık rapidshare linkleridir)

25 Eylül 2008 Perşembe

BOZUK PLAK



Bu haftanin sarkilari benden. Sefarad şarkılarının yanık sesli kadını Yasmin Levy'den, kemanı hüzünle dillendiren Farid Farjad'a, Çinli çello ustası Yo Yo Ma'nın dünyanın en güzel sesi Azeri Alim Qasimov'la ortak çalışmalarından, yıllar önce ülkesine küserek Fransa'ya yerleşen Senem Diyici'ye 5 şarkılık bir seçki hazırladım. Tabi sufi rock'ın deli kızı Haale'de var listede...



Beğenenler için gerisinin geleceğinden emin olabilirsiniz... Memnuniyetinizi sevdalı bulut'a şikayetlerinizi delikanlı'ya bildiriniz :) Sabırsızlanıyorum, hemen dinlemek istiyorum diyorsanız da şurdan alayım sizi...



.

24 Eylül 2008 Çarşamba

Din

Din hakkında ne düşünmem gerekiyor diye soruyorum kendime,duruyorum sonra,sorumu garipsiyor ve "neden din hakkında düşünmek zorunda hissediyorum?"a değiştiriyorum,sahi neden din hakkında düşünmek zorunda hissediyoruz kendimizi...
Dinin kökenini,insanın kendindeki yüce gücü/yetiyi tanıyamamasına ,kendini aşağılık bir varlık olarak görmesine bağlıyor Nietzsche ve ekliyor İnsanın bu tür bir gücü kendine izafe edememesi sonucunda insan Tanrı'yı yarattı ve Tanrı'nın ağzından konuştu...ve tekrardan Tanrı'nın ağzından konuşan insan,yine kendi buyruğuna Tanrı sözüymüş gibi uydu.
Güçsüzdük bir güçlü olmalıydı,sorularımız vardı,cevapları olmalıydı nasıl yaşamamız gerektiğini bilmiyorduk ve işte cevaplarıyla Tanrı...milyarlarca farklı insan için hem de binlerce farklı tanrı*
Peki benim tanrım hangisi olmalı yada olmalı mı?



*Dünya üzerinde 4.300 farklı din ve mezhep bulunuyor(Britannica Ansiklopedisi)

22 Eylül 2008 Pazartesi

Mİm;hayaller


ne ben olabildim ne de bir başkası peki ya hayaller diye delikanlıyı mimliyor,delikanlı yazmaya başlıyor.
Uyku biriktirebilmek isterdim,mesela dün 10 saat mı uyudum normali 8 saat dersek +2 saat olsun elimde,canım sıkkın yapacak hiç birşey yok yahut depresyondayım,uyuyayım ve bu benim karıma olsun,biriktirim biriktirim sınav öncesi kullanim(laaan sınava üç gün var,neyse 24 saat uyku biriktirmişim üç gün sürekli ders çalışayım da uyumayayım da...)

Çok güçlü bi duygu hafızam olsaydı veya,yaşanmış şeyleri bana tekrar yaşıyormuş hissi uyandırırcasına güçlü.Canın mı sıkkın bas iyi anıları ohhh,uzun süredir sevgilin mi yok-kucaklaşma anısı kucaklaşma anısı-

Elimi sallasam ellisi olsaydı veya... en azından 1'i:(



and the mim goes toooo ...beyazciklet , freudiye , kişisel depresyon anları

.

Lüzumlu Bilgi;Fareler peyniri çok mu seviyor?

Bu,tamamen çizgi romanların yarattığı bir mit.Fare,peynirden kesinlikle hoşlanmıyor.Üstelik Alman bir araştırmacının yaptığı araştırmaların sonucuna göre,fareler değil hoşlanmak,peynirin kokusundan bile tiksiniyorlar.Hayvanlar aleminde peynir için deliren tek hayvan türü var,o da papağan...


.

21 Eylül 2008 Pazar

3'ü 1 arada



Cass Elliot-make your own kind of music
Petula Clark-downtown
Three Dog Night-Shambala

Bu haftaki şarkılar hasretle Lost'un başlamasını bekleyenlere gelsin mi, gelsin valla...


.

20 Eylül 2008 Cumartesi

Cuma Gecesi Sineması;Lilja 4-ever-bir Lukas Moodysson filmi

Gecikme için üzgünüm.




16 yaşındaki Lilya, eski Sovyetler Birliği'nde varoşlarda yaşamaktadır. Annesi tarafından terkedilen genç kız, kendisine baskı uygulayan teyzesinin yanında kalmaktadır. Çıkış yolunu ise arkadaşlarıyla vakit geçirmekte bulur.

Andrei’ye aşık olup onun peşinden İsveç'e gitmeye karar verir. Eski iğrenç yaşamından kurtulup cennet ülkede yeni bir sayfa açmayı planlamaktadır. Fakat, yaşam onu bir seks köleliğine doğru itecek ve hayatın her yerde aynı olduğunu kavramasını sağlayacaktır.

Lukas Moodysson’un hüzünlü son çalışması, yetişkinlerin gençleri istismar etmesi üzerine etkileyici ve güçlü bir yapım.
(linkler 100 mb'lık rapidshare linkleridir)

cemal mi mehmet mi?

efendim fotograf flickr.com'dan... güzel ülkemden bir eşcinsel aşk manzarası. peki sizce cemal mi yazdı bunu mehmet mi?

18 Eylül 2008 Perşembe

balonlarabebe

Eski türk filmlerini andıran bir sevgilim var,ne bilim o atv de sanki ben cnbc-e,oysa gelsek şöyle ntv de buluşsak...
çok mu yani...


.

15 Eylül 2008 Pazartesi

Lüzumlu BilGi;Mutluluk genetik mi?

İkizler üzerinde yapılan araştırmalar,mutluluk ve depresyonla ilgili genetik nedenlerin varlığını güçlendiriyor.Bu durum;ikizlerin aynı sosyal çevreyi paylaşmasıyla ilintili değil.Çünkü birbirinden ayrılan tek yumurta ikizleri de benzer özellikler gösteriyor.Ancak;mutlulukla doğrudan ilişkili bir genin varlığı henüz keşfedilemedi.Tüm diğer psikolojik olaylarda olduğu gibi,mutluluğunda farklı genlerin etkileşiminden kaynaklandığı düşünülüyor.Örneğin,olumlu duygu halini arttıran beyin kimyasallarından seratonin gibi.Yine de,kişi huysuz olsa bile,çevresel etkenlerle mutluluğu arttırmak mümkün.


.

14 Eylül 2008 Pazar

Konuk yazar-sevdalı bulut

"Akrepler,İntiharlar,eşcinseller" yazısıyla da olduğu gibi ara ara bloğuma konuk yazar olarak katkıda bulunacak sevdalı bulut
Doyamadım ama yazılarının tadına,daha daha... diyorsanız yeni açtığı bloğundaki okunası yazılar için şurdan alayım
...


.

Akrepler, Intiharlar, Eşcinseller...

Orta Anadolu'da akrepler zehirli oldukları ve geleneksel olarak da lanetli ilan edildikleri için herhangi bir biçimde temas edilmeden öldürülürler. Bugüne kadar kimse akrep sokmasından ölmediği halde sebepsiz bir öfkeyle, görüldükleri yerde etraflarına küçük bir saman kümesinden dairesel bir ateş yakılarak zehirli iğnelerini kendilerine sokup kendi kendilerini öldürmeleri sağlanır akreplerin . Alevlerin yaydığı sıcağa dayanamayan zavallı hayvanlar bir süre sonra çektiği acıdan kurtulmak için yaşamlarını devam ettirebilmenin temel aracı olan zehirlerini yokolmak için kullanır ve kendi iğnelerini batırırlar kendilerine. Temiz iş!

Eşcinsellik ve ölüm/öldürme arasındaki ilişkiye baktığımızda çoğu zaman direkt olarak öldürülen eşcinseller, öldürmenin olanaklı olmadığı ya da göze alınamadığı durumlarda bütün yaşam alanlarında dayanılmaz bir baskı altına alınır ve bu baskı altında nefes alamamanın bir sonucu olarak kendi kendilerini öldürürler. Yaşadığımız coğrafyanın eşcinsellere sunduğu homofobik atmosferde boğulmamak için nefeslerini tuta tuta yaşayan eşcinsellerin kendi iğnesiyle kendisini öldürmek zorunda kalan akreplerin hüzünlü öyküsünden ne farkı var?

Geçtiğimiz günlerde Lambdaistanbul'un kapatılması ile ilgili karardan sonra yapılan basın toplantısında Pınar Selek "Lambda kaç eşcinseli intiharın eşiğinden döndürdü?" gibi bir soru sordu. Bu soru basın açıklamasını daha etkileyici kılmak için sorulan bir soru değil, bizzat hayatın içinden sorulan, Lambda'nın bir kurum olmanın ötesinde bir yaşam dayanağı olmasından beslenen bir soruydu. Lambdaistanbul, 90'lı yılların ortalarından bu yana başta İstanbul olmak üzere tüm Türkiye'de yaşayan eşcinsellerin yaşamlarını diğer insanlar gibi devam ettirebilmesi amacıyla faaliyetler yürüten bir lezbiyen, gey, biseksüel, travesti,transeksüel (LGBTT) örgütü. Uzunn bir süredir Eşcinsel Danışma Hattı altında tümüyle gönüllü çalışanlarca yürüttükleri bir faaliyetleri var ki Pınar Selek'in sorduğu sorunun karşılığı ve anlamı en çok bu çalışmada saklı. Lambdalılar herhangi bir ücret almadan, Türkiye'nin heryerinden aranabilen bu hattın diğer ucunda dünyada kendisinden başka eşcinsel olmadığını zanneden insanların "kimse"si olmaya çalışıyor ve bunu başarılı bir biçimde yürütüyorlar da. Üstelik hattın bir ucunda çağrıları yanıtlayan Lambda üyeleri bu konuda özel bir de eğitimden geçiriliyor ve olabildiğince profesyonellikle yürütüyorlar "gönüllülük" esasına dayalı bu hizmetlerini.

Danışma hattını arayanların profiline baktığınızda (hattı arayan kişilerin şahsi bilgileri istenmiyor, kendiliğinden verilmesi durumunda da Lambda tarafından kimseyle paylaşılmıyor) yalnızlık içinde, kimliğiyle yüzleştiği anda ne yapacağını bilemeyen, ne yapacağını bilse bile bunu nasıl yapacağını bilemeyen eşcinseller arıyor Lambda'yı. Pınar Selek'in sorusuna geri dönecek olursak birçoğu "intiharın eşiğinde" olan insanlar aslında. Çevrelerine yakılan ateşin kavuruculuğuna dayanamayan, nefes alamadıkları bir toplumsal-yasal çerçeve içinde bir an kısa da olsa nefes almak isteyen insanlar.

Bugün yasa Lambda'yı "ahlaksız" bulduğu için kapattığında bu insanlar için devlet bir danışma hattı kurabilecek mi? Bu danışma hattı kurulsa bile Lambda'nın verdiği hizmetin profesyonelliğine ve samimiyetine ulaşabilecek bir hizmet verilebilecek mi? Yoksa devlet zaten ahlaksız addettiği vatandaşlarını yokedemediği için yalnızlığa, kimsesizliğe mahkum ederek kendi kendilerine yokolmalarını mı sağlayacak? Eğer hedeflenen bu değilse Lambda kapatılmamalı, kapatılamamalı!




Lambdaistanbul Eşcinsel Danışma: (212) 244 57 62
(Danışma hattı çarşamba, perşembe, cumartesi ve pazar günleri saat 17:00-19:00 arası hizmet veriyor)

.

13 Eylül 2008 Cumartesi

Mustafa-bir Can dündar Belgeseli

Riyad neden Riyad Londra neden Londra-2 teknoloji haberi


Haber1
RİYAD-Suudi Arabistan Yüksek Şeriat Mahkemesi Başkanı Şeyh Salih El Lihedan, "ahlak dışı yayınlar yapmakla" suçladığı uydu televizyon kanallarının sahiplerini öldürmenin caiz olduğunu öne sürdü.kaynak

Haber2
LONDRA-Düşünceyle kontrol edilebilen bir biyonik kol takılan kadın kolunu yeniden hissetmeye başladı. 2004’te geçirdiği motor kazasında kolunu omzundan itibaren kaybeden Claudia Mitchell, geleneksel protez kolu kontrol edebilmek için kullanılan sinirlerini de kaybetmesi nedeniyle takılan protezle hayal kırıklığına uğramış, yeni ve öncü bir cerrahi yöntem olan biyonik kol nakline gönüllü olmuştu. kaynak


Claudia Mitchell yeni koluyla Şeyh Salih El Lihedan'ın o şirin ağzını kapatabilir mi...


.

12 Eylül 2008 Cuma

Cuma gecesi sineması;Velvet Goldmine




http://www.imdb.com/title/tt0120879/

New York'ta bir gazetede muhabir olarak çalışan Arthur'dan 70'lerin Glam Rock akımının en popüler isimlerinden biri olan Brian Slade'in kariyeri ve sahte ölümü hakkında haber yapması istenir. O dönemler bu akımdan fazlasıyla etkilenmiş olan Arthur araştırmasıyla beraber kendisi de eski günlere geri döner.

Bir gün sahnede izlediği rock star Curt Wild'ın çılgınlığından etkilenen Brian Slade kendine has bir tarz yaratır ve bütün gençlerin idolü haline gelir. Artık hepsi onunki gibi bir yaşam tarzını benimsemiştir. Ama sansasyon yaratmak için düzenlendiği sahte ölümü kariyerinin sonunu getirecektir.

Todd Haynes, Curt Wild ve Brian Slade karakterlerini bir döneme damgasını vurmuş Iggy Pop ve David Bowie'den esinlenerek yaratmıştır. Bu durumla ilgili bir sorunu olmadığını söyleyen Iggy Pop'un aksine, David Bowie gerçeklerin çarpıtıldığını iddia etmiş ve filme adını veren Velvet Goldmine şarkısının filmde kullanılmasına izin vermemiştir. Yine de Velvet Goldmine, 70'lere ve Glam Rock akımına dair doğru şeyler söyleyen tam anlamıyla esinlendiği dönem gibi uçuk-kaçık bir film.Glam rock, eşcinsellik, sex, uyuşturucu üzerine yapılmış kült bir film....


(Linkler 100mb'lık rapidshare linkleridir)


CD2---------- CD1

part1---------- part1
part2---------- part2
part3---------- part3
part4---------- part4
part5---------- part5
part6---------- part6
part7---------- part7



şifre yok
.

11 Eylül 2008 Perşembe

Stonewall İsyanı-Bir başkaldırı hikayesi



New York, Greenwich Village'de bir eşcinsel barı olan Stonewall, 28 Haziran 1969'da bir polis baskınına uğradı. Fakat polisin ve barın patronlarının her zamanki beklentilerinin tersine, bu defa barı dolduran kalabalık baskıya boyun eğmedi ve mücadele etmeye karar verdi. 'Stonewall İsyanı' diye adlandırılan ve yaklaşık beş gün süren çatışmaların sonunda, gey ve lezbiyen hayatının çehresi köklü bir dönüşüm geçirecekti.
Ünlü tarihçi ve aktivist Martin Duberman elinizdeki bu kitapta, Stonewall'da yaşananları anlatır. Etkileyici anlatı yeteneğiyle o çalkantılı geceleri, gey ve lezbiyen hakları mücadelesi içinde fiilen yer alan altı kişinin serüvenleri üzerinden canlı ayrıntılarla nakleder. Zaten bu altı kişinin hikâyeleri öyle bir noktada kesişerek bir araya gelmektedir ki, bir nevi, isyana yol açan baskıların ve 1970'deki Eşcinsel Hakları Yürüyüşü'nde doruk noktasına çıkan mücadelenin unutulmaz bir portresini de yansıtmaktadır.



Yıldırım Türker Radikal'de Tarih Böyle de Yazılır başlıklı kitapla ilgili bir tanıtım yazısı yazmış.Okumak isterseniz şurdan...
Kitabı satın almak için şurdan...

İyi Okumalar


.

10 Eylül 2008 Çarşamba

Oynama çocuğum


Şablon ayarlarıyla oynarken yine takip ettiğim blogların listesi silindi.Tanrım!Hafta sonu bana iş çıktı...


.

Cool mim: Nefretlik durumlar


düş penceresi mimler;delikanlı biraz geç de olsa yazar.Delikanlı gecikmiştir çünkü delikanlı gecikir,sıyırmaya çalışsa da bu huyunu üzerinden delikanlı budur,delikanlı sürekli doğru zamanı bekler,sürekli doğru zamanı beklemesi delikanlının nefretlik durumudur,günün geceyi beklemesi gibi beklemez delikanlı,günün dünü beklemesi gibi bekler hayatı.
Dünya döner,hayat akar,delikanlı durur...

söz aynadaki ben,nakhar,jörmungard'a geçer...


.

9 Eylül 2008 Salı

Cinayetin Tarihi



2004 Mayısı’nda İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde düzenlenen Eşcinsellik ve İslamiyet konulu konferansta bir sunum yapan Adel Kassem, Hz. Muhammed döneminde eşcinsellik yüzünden tek bir kişinin dahi ceza almış ya da bir infaza uğramış olmadığını belirtmişti. Bu konudaki ilk infazın, eşcinsel bir kişinin canlı olarak gömülmesini teklif eden üçüncü halife Ömer zamanında gerçekleştiği biliniyor. Ancak dönemin karar heyeti Hz. Muhammed’in geleneklerini göz önünde bulundurarak diri diri gömme teklifini reddetmiş ve eşcinsellerin şehirdeki en yüksek binadan aşağı atılarak taşlanması fikrini kabul etmişler.


.

8 Eylül 2008 Pazartesi

Lüzumlu BilGi;Eller ne zaman terler?

Ellerin terlemesi,vücudun terlemesinden tamamen farklı bir fizyolojik olay.Ellerin terlemesi sıcaktan çok,stresten kaynaklanıyor.Korku,gerilim,konsantrasyon gibi psikolojik durumlarda,hava sıcaklığında bir değişiklik olmadığı halde,ellerin sık sık terlediği görülmüştür.Bir başka tipik örnek ise,uyku ve okuma anlarında,rahatsız edici sıcağa rağmen,stres olmadığı için ellerin terlememesidir.Çünkü,özellikle uyku anında,ellerdeki ter bezlerini faaliyetlerini durduruyorlar.Oysa aynı anda vücut terleyebiliyor.

7 Eylül 2008 Pazar

2si1arada




Bilen bilir Chan Wook Park'ın film müziklerinin ne denli etkileyici olduklarını,film müzik uyumu bu olsa gerek dedirtir her film bitiminde...
Uzun zamandır paylaşmaktan en çok memnun olduğum müzikler sanırım bunlar olacak.
Harika tek kelimeyle harika...

(Linkler rapidshare linkleridir)


İyi dinlemeler



.

6 Eylül 2008 Cumartesi

es

yalnız olmaktan değil yalnız görülmekten korkuyorum,ya sevebileceğim kimse kalmazsa...

.

5 Eylül 2008 Cuma

Cuma Gecesi Sineması;Sympathy for Lady Vengeance




Sympathy for Lady Vengeance’de; işlemediği bir suçu üstlenmek zorunda kalıp Kyoungju Kadın Hapishanesi’nde 13,5 yıl yatan Lee Geum-ja’nın hikayesi anlatılıyor. Hapise düştüğü gün intikam alma sürecini başlatan ve bu amaçla ileride özel bir hizmet talep edeceği mahkum arkadaşlarına akla hayale gelmedik güzellikler yapan Lee Geum-ja; kendisini bu duruma sokan kişiyi bizzat kuracağı mahkemede yargılayacağı günün hayaliyle yaşamaktadır. Bu arada intikam almayı düşündüğü kişinin de kendine göre planları vardır…

Kuzey Kore’li casusu, soyguncu çifti, kocasını ve kocasının metresini öldürdükten sonra pişirip yiyen “cadı”sı, menfaatçi rahibi, sakat pastacısı ve çılgın fahişesi ile Fellini biçimciliğine sahip grotesk bir sirki andıran İntikam Meleği; Chan-Wook Park’ın intikam üçlemesinin en iyi görüntü ve ses çalışmasına sahip. Hem renkli hem de siyah-beyaz versiyonu bulunan İntikam Meleği’nin en az senaryosu kadar etkileyici unutulmaz bir “soundtrack”e sahip olduğunu da hatırlatalım.

Chan-Wook Park' ın intikam üçlemesinin bu üçüncü filmi yine diğer filmlerde olduğu gibi hayranlık uyandıran bi girişe sahip,daha çok OLDBOY la tanınan üçlemenin son halkası olan bu film izlenmeye değer.Çarpıcı,düşündürücü bir son,harika bir giriş daha ne olsun.Son dönemlerde yükselişte olan uzak doğu sinemasına korku filmleri haricinde adım atmamışlar için hoş bir giriş,ilerleyen "cuma"larda üçlemenin diğer filmlerini de paylaşmaya çalışacağım şimdiden iyi seyirler...

Linkler 100mb lık rapidshare linkleridir...

4 Eylül 2008 Perşembe

itirazım var!




"Ah şimdi çocuk olmak vardı,ne güzel dertsiz tasasız yaşayıp gidiyorlar" dediğinde komşumuz ne kadar sinir olduğumu hatırlıyorum ben anneme derdimi anlatırken çünkü benim derdim vardı ve o dert Ali'nin topumu saklamasıydı ayrıca bi önceki gün de Ahmet balonumu patlatmıştı biz ablamla oynarken.Oysa ne onun topuna dokunan ne balonuna karışan vardı,hatta her istediğinde çikolata yiyebiliyor ve limitsiz kola da içebiliyordu.
Dertsizmişim peh! asıl sen dertsizdin lanet olası komşu...


.

30 Ağustos 2008 Cumartesi

Hrant Dink'i tanımak




"Adını Hrant Dink'in bir yazısındaki bu sözlerden alan Tililili projesi, 19 Dink yazısının seslendirilmesinden oluşan bir ses enstalasyonu çalışması. Aynı zamanda Hrant Dink'i daha yakından tanımak isteyenler için bir fırsat."diyo bianet.

Halil Ergün,Okan Bayülgen,Necat İşler,Çetin Tekindor gibi birçok sanatçının sesinden Hrant Dink yazıları için bianetin sayfasından tek tek herbir ses dosyasını indirebileceğiniz gibi,topluca indirip dinlemek isterseniz de "bu rapidshare linkini" kullanabilirsiniz.

Ölümünden sonra Hrant Dink'i tanımak ne acı...


.

29 Ağustos 2008 Cuma

hoşçakal oğlum

Uykudan mahmur gözlerimi açıyorum,yüzümde otobüs teri,uykusuzluktan durgun kafam...otobüsün ön tarafındaki saate bakıyorum sayıklar gibi sekiz saat kaldı oğlum sana kavuşmama diyorum...gözler kapanıyor gözler açılıyor gözler saatte...eve geliyorum gözlerimden uyku akıyor Atillamla hasret gidermek için uyumuyor başını kuyruğunu göbeğini okşuyorum kulağına yaklaşıyor "seni bir gün bile düşünmemezlik etmedim oğlum" diyorum,yemek yemek için bile yanımdan ayrılmıyor oynuyoruz sarılıyoruz,daha doğrusu ben sarılıyorum o huysuzlanıp kaçıyor:)
Tualete gidiyorum sabırsızlıkla dışarda bekliyor kapıyı tırmalayıp bi an önce dışarı çıkmam için acı acı miyavlıyor,çıkıyorum hasretle guburdayıp bacaklarıma sürtünüyor eğiliyor bacaklarını öpüyorum "kimse bizden daha mutlu olamamıştır oğlum" diyorum,gözlerimin içine bakıyor tam ben bi anlam yüklemeye hazırlanırken pat diye pati atıp gözlüğümü yere düşürüyor,bok diyorum azcık duygusal olsan ne var sanki tek bildiğin oyun.Hopluyor oğlum zıplıyor bi an yerinde durmuyor.Arkadaşla film izliyoruz geliyor bi onun bi benim kucağımda filme eşlik ediyor.Film bitiyor,oğlumun enerjisi bitmiyor biraz durultmak için gizli silahıma başvuruyorum çenesinin altını okşuyorum:)Keyifle yayılıp kucağımda guruldamaya başlıyor.Telefon geliyor,ablam,kucağımdan kaldırıyorum atillayı,atilla pencerenin dışına çıkıyor,atilla düşüyor,telefon düşüyor,atilla kanıyor,atilla korkuyor,atilla can çekişiyor,atilla ölüyor,atilla hareketsiz havlumun içinde öylece duruyor,cennet bir tercih,sanırım insan en çok sevdiği biri ölünce cennete inanmayı seçiyor.
Hoşçakal oğlum...


.

Nereye gider ki ölünce kediler....



Kaskatı yatıyor yatağımın kenarında.Ne yapacağımı bilmiyorum...


.

Kediler de uçar?



6.kattan düştü Atilla'm
Tişörtüm kan...
Yapılan iğneleri hissetmedi bile canının acısından...
Bırakmaz ama beni oğlum,torun yüzü göstermeden bana,gitmez biliyorum
Önemli olan şimdi bu geceyi atlatmak...

.

28 Ağustos 2008 Perşembe

R.E.M

siyah beyaz yüksek kontrast ve çözünürlükte muhabbet kuşum ve ben birbirimize bakıp diş biliyoruz,koyu benden,nefes alış verişlerimizin sekteye uğraması pahasına gözlerimizi birbirinden ayırmıyoruz,ilk ayıranın kazanacagı bir oyunun kaybedeni olmak daha tatminkar geliyor bana,sayamayacağım kadar cok tüy var kanatlarında ara ara açıp da sonuna kadar gösteriyor gerinerek,bi ara göz kapaklarında bir hareketlenme var gibi geliyor,sevinsem mi sevinmesem mi karar veremiyorum,gözümün kuruluğundan yanılmış olabileceğimi düşünüp kararsızlığımı sonraya erteliyorum,"yeter" diye bağırıyor bana neden sonra.kontrast artıyor hareketin aksine görüntünün keskinliğine dayanamıyorum,biraz daha yavaşlasa özgür kalacağım sanki,kaybetmek istiyorum,bu lanet oyunu kaybetmek istiyorum.

Lüzumlu BilGi;"okey" hareketi nereden geliyor?

Bu hareketin kökeni 2. dünya savaşına dayanıyor.Savaş sırasında göreve çıkan Amerikan askerleri kayıp vermeden döndüklerinde,komutanları,bir üst komutana bu işareti yaparak bilgi veriyordu.İşaret görev sırasında "0 (sıfır)" ölü verildi anlamına geliyordu.Bu tarihten beri bu işaret," her şey yolunda","işler iyi gidiyor" anlamını taşıyor.

27 Ağustos 2008 Çarşamba

çarşamba gecesi sineması:A HOLE IN MY HEART bir Lukas Moodysson filmi





"Yüreğimde Bir Delik (A Hole In My Heart), bir apartman dairesinde amatör porno filmi çekmek üzere biraraya gelen üç insanın öyküsünü anlatıyor. Evin sahibi olan adamın yan odadaki oğlu ise filmin dramatik yapısındaki çelişki unsurunu taşıyan, masum karakter. Lukas Moodysson’dan beklenmeyen şey ise, bu yapıdan ziyade filmin içerdiği hazmı zor görsel imgeler.


Yüreğimde Bir Delik, bir vajina ameliyatından karakterlerin birbirinin ağzının içine kusmasına ve pornografi düzeyinde cinsel içeriğe kadar oldukça zorlayıcı sahneler içeriyor. Fakat bütün bunların ardında, karşımızdaki yine bir Lukas Moodysson filmi. Çünkü temelinde yine çok insani dertleri var. Özellikle karakterlerin düşlerine dair hayal sahneleriyle belirgin bir hüzün duygusu filme hakim oluyor. Filmin kurgusunun da işaret ettiği gibi bir kısır döngü içinde hayatlarını tüketen bu insanlar için alçalmaktan başka yol kalmamış adeta. Ve Geko karakterinin leit-motifi olarak kullanılan Çingeneler Zamanı filminin müziklerinden Ederlezi’nin tercihinde bile filmin kimlikle ilgili derdinin işaretleri mevcut. Cinselliklerini, özlemlerini, onurlarını, her şeylerini kaybederek birer hayalete dönen insanlar bunlar artık. Ne zaman ne mekan kavramı kalmıyor geriye onları tanımlayacak. Moodysson’u biraz tanıyorsak, bunun toplumsal bir karşılığı olduğunu da söyleyebiliriz.Kamera ve kurgu kullanımındaki dogma etkisinin de artık en uç noktaya vardığı bu son filminde Moodysson, kolay yenilir yutulur olmayan bir insanlık durumu tasvir ediyor. Sert, sarsıcı ve seyri zor bir film şüphesiz bu ve yaşamlarımızla doğrudan bir bağını kurmamız zor olduğu için gerekliliği de tartışılır. Ama yönetmenin önceki filmlerinde bulduğumuz naiflik burada da saklı ve onu yakalayabildiğiniz takdirde etkilenmemeniz gerçekten zor. İşte o zaman da insanoğlunun kaybettiklerine dair bir ağıt çıkıyor karşınıza. Ve her gün, her yerde birşeyler muhakkak kaybediliyor... "



Ali Ercivan



Linkler 100er mb lık rapidshare linkleridir.İyi seyirler.











.

26 Ağustos 2008 Salı

lö karikatür dö la week

Umut Sarıkaya'nın çizdiği herşeye gülebilirim.nokta.

ama bu Uğur Gürsoy'un:)

.

25 Ağustos 2008 Pazartesi

hatun2bey



Ergenlikten bu yana erkek duyguları hissettiğini söyleyen ve 2006’dan beri çeşitli tedaviler ile cerrahi müdahaleler gören A.Ö, Kocaeli Üniversitesi (KOÜ) Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesinde 10 saat süren ameliyatla erkek oldu. Milliyet gazetesindeki haberin devamı için...


24 yaşındaki A.Ö yü cesareti için tebrik ediyor,yeni ve uzun süredir hayalini kurduğu yaşamında mutluluklar diliyorum,sevindirici bi haber...


.

24 Ağustos 2008 Pazar

Elde Makas Koşmak

Image Hosted by ImageShack.us





Elde Makas Koşmak, aşırı derecede Nobel Baba'ya benzeyen, sıra dışı bir psikiyatrın himayesinde büyüyen çocuğun, Burroughs'un öyküsüdür...

Bourroughs, takıntılı annesinden ötürü, Dr. Finch'in en az kendisi kadar tuhaf ailesiyle yaşamak zorunda kalır.Bu, arka bahçedeki kulübünde oturan bir sübyancıyla arkadaşlık etmek ve Viktorya tarzı bir sefalete katlanmak demektir ayknı zamanda...
Kuradışılığın kural olduğu, Valium'un şeker gibi tüketildiği ve can sıkıntısından kurtulmak için elektroşok aletinin eğlence aracı olarak kullanıldığı, yasadışı bir çocukluk onu beklemektir.

Okumaktan gerçekten zevk aldığım uzun süredir okuduğum en dikkat çekici kitaplardan biriydi,baş karakterin(ki yazarın kendisi olur) eşcinsel olduğunu belirtmeden de edemeyeceğim:)
iyi okumalar


.

13 Ağustos 2008 Çarşamba

çarşamba gecesi sineması:THE ROCKY HORROR PICTURE SHOW




Evlenmeye karar vermiş çiftimiz Janet ve Brad, yağmurlu bir gecede yollarını kaybedince kasvetli bir şatoya sığınırlar. Şatonun sahibi ise Transeksüel Gezegeni’nden gelmiş travesti Dr. Frank-N-Furter’dır.

Tam da o gece Dr., kendisi için Rocky Horror adında bir aşk kölesi yaratma projesini açıklar. İkilinin yaşayacakları çılgınlıklarla dolu o gece, bu mutlu ideal çiftin bastırılmış tüm duygularını ortaya çıkaracaktır.

Artık kült bir film olmaktan bile çıkmış ve fenomen haline gelmiş The Rocky Horror Picture Show’un dönem dönem bazı sinemalarda ve tiyatrolarda yapılan interaktif gösterilerinde filmi izlemeye gelen seyircilere istedikleri gibi özgür davranma şansı tanınır. Filmin kendisinden bile daha popüler hala gelmiş bu interaktif şovlar sırasında, istedikleri kıyafetle ve makyajla gösteriye gelen seyirciler filmin diyaloglarına, şarkılarına eşlik etmekten meşhur “Time Warp” dansını yapmaya kadar bir dizi aktivite gerçekleştirirler. Geceyarısı filmleri arasında en fazla izlenen filmlerden biri olan The Rocky Horror Picture Show, müzikleri ile de adından söz ettirmiş çılgın, sınırları olmayan bir müzikal.


Özellikle müzikal sevenlerin hastası olacağı bir film,ilk izlediğimde peşpeşe üç kere izlemiştim.İzleyenlerle time warp dansı yapabiliriz:)

iyi seyirler

Linkler 100 mb-lık rapidshare linklerindir.


part 1
part 2
part 3
part 4
part 5
part 6
part 7

.

11 Ağustos 2008 Pazartesi

akıllı olun!

"Müslümanın kanı ancak üç şeyden birisi ile helâl olur. Zina eden evli, cana karşılık can, dinini terkeden ve İslâm toplumundan ayrılan kimse." (Buhârî, Diyet, 6; Müslim, Kasâme 25; Ebû Davud, Hudud, I; Tirmîzî, Hudud, 15) Bu hadisi İbn Mes'ud (r.a.) rivâyet etmiştir.

akıllı olun!..yaşadığınız pislikleri inasnlarla paylaşmayın.Eşcinselliği doğal birşeymiş gibi göstermeye çalışıp çocuklarımıza kötü örnek olmayın...Daha faydalı bloglar açmanız dileğiyle...


erkan oğur homosexuality as a sin adlı iletime yapmış bu yorumu.Okuduktan sonra bakayım nasıl bi çocukmuş diye bloğunu inceledim.şu na özellikle dikkat çekerim.Hangi insan böyle bi durumu çok güzel hareketler bunlar diye verebilir ki...

9 Ağustos 2008 Cumartesi

Ulaş'ın maymunu Zaman'da kayboldu

Emre Ulaş'ın Avea reklamı için çizdiği karikatür Zaman gazetesi tarafından sansürlendi(evrimi çağrıştıran maymun silinmiş). Ulaş kızgın: Düşünce özgürlüğü ve demokrasi'yi içini boşaltıp ağızlarına sakız yapanların gerçek yüzlerini bir kez daha ortaya koyan bir girişim.






Emre Ulaş'ın gazetelerde yayımlanan orjinal çizimi üstte. Karikatürün Zaman versiyonu altta.








.