29 Mart 2009 Pazar

Mazlumun hayatı, zalimin ölümü



Neden ölüm kötülükleri unutturur? Ölülerimizi hayırla yâd etmenin, hangi siyasi görüşe, hangi inanca sahip olursak olalım, her birimizi içine alan örf ve adetlerimizin bir parçası olduğu söyleniyor. Ölülerini iyilikleriyle hatırlayan bir toplum olmakla övünüyoruz. Kötülükle yüzleşmeyi beceremeyen bir toplum olduğumuz, bize iyi bir duygu vermiyor. Çok normal. Ölülerimizin iyi yanlarını hatırlamak, dahası hatırlatmak istiyoruz.
Ölülerin artık kötülük yapma veya yaşarken yaptığı kötülüklerinden pişmanlık duyma şansı
kalmadığından mı?
Merhum veya merhumeyi ‘iyi’ bilmemizin, yüce gönüllü olmakla bir ilgisi var, mutlaka. Ama, ne kadarı yüce gönüllü olmakla, ne kadarı görünmekle?
Her alışkanlık gibi, yaparken ne yaptığımızı bilmiyoruz ve alışkanlıklarımız bizi, yaparken ne yaptığımızı anlamaktan biraz daha uzaklaştırıyor.
Kuru bir soruya hep bir ağızdan verdiğimiz cevap, soru sormayı beceremeyişimizin kefareti oluyor.
‘İyi biliyoruz’, zaten en iyi bildiğimiz şey de, bu.
İyi bilmekle kalmıyoruz, bu iyiliği her yere sürüyoruz. Köşe yazılarımıza, kahve muhabbetlerimize, manşetlerimize... En kötüsü bunu, bazen susarak yapıyoruz.
Hayatımızı cehenneme çevirmeye kalkanlara bile cennetten yer ayırmakta mahsur görmüyoruz.
Böylece, yüce gönüllü oluyoruz.
Böylece bu topraklarda herkes en sonunda ‘iyi’ olacağını biliyor. Zalim ne yaparsa yapsın, sonunda mazlumun cevabını biliyor.
Katil, maktulün öfkesini nereye bırakacağından haberdar.
Hayata karşı en dayanıksız yanımız hafızamız olduğu için, ölüm karşısında en kolay onu terk ediyoruz. Hafıza edinmenin hiçbir maliyeti olmadığı için, yok pahasına elden çıkartıyoruz.
Aslında hafızamız yok bizim. Görüntü arşivimiz var. O arşivi bile zamana karşı koruyamıyoruz.
O görüntü orada duruyor ama biz onu ne zaman çekmiştik, neden onu oraya koyduk, hatırlayamıyoruz.
19 Ocak tarihli bir görüntü var o kayıtlarda ama hangi yıl çektik ve bir kaldırımda cansız yatan o beden, şimdi bize ne anlatıyor?
Ölümün bütün ölüleri eşitlediğine ilişkin, ancak vahşetle açıklanabilecek bir kayıtsızlığımız var, bizim.
Bir 8 Ekim günü var kayıtlarımızda ama yedi gencin Bahçelievler’de bir evden çıkan cesediyle mi ilgiliydi? Demek zaman, bazı ayrıntıları silmiş, öyle mi?
Bir hafızamız varsa eğer, sadece uyurken değil; yazarken, okurken, kur yaparken, sevişirken, ağlarken, gülerken, her an kurcalanabilecek, her saniye sıfırlanabilecek bir hafıza, bu.
Ölüm, bizden bağışlayıcı olmamızı isterken bu kadar çabuk ikna olmamız, boşuna değil.
Mazlumu yaşatamadığımız için, hayatımızı zalimin ölümüyle temize çekiyoruz.
Ancak bu kadar söyleyebiliyorum.

ERKAN GOLOĞLU

4 yorum:

yok ki dedi ki...

Muhsin Yazicioglu'nun olumune olan tepkiler iste bana aynen bunlari dusundurtuyor. Olen bir kahraman cogu insanin gozunde. Hafiza bu kadar zayif degil. Gormemezlikten gelinenin arkasinda baska seyler var. Yeni neslin zaten olan bitenden haberi yok. Digerleri ise uc maymunu oynamakta.

delikanlı dedi ki...

yok ki; Katılıyorum sana.

Karōshi dedi ki...

Bu iyi bir yazıydı.. Şimdi okumadım.. Daha önce okumuştum:) Yani sen bloga ilk koyduğunda.. Öyle şeyler çıktı ki hakkında Yazıcıoğlu'nun ve hala da öyle şeyler söyleniyor ki ben de bildiklerimden ya da bana söylenmiş olanlardan şüphe ettim. Zaten hep şüphe ederim ama bu kez biz de "Nasıl yani.. " olduk.. Tam negatif bir yargım yok hakkında ama ya biz birçok şeyi bilmiyoruz ya da cidden birçok şey unutuldu.. Bunu samimiyetle söylüyorum. Ama şu an söylenenlerden belki katılabileceğim bir şey : En azından bir savaşı varmış adamın.. Neyi ne kadar yaptı neden ne kadar sorumluydu.. Araştırmak lazım.. Gerçi yazıda da değinildiği gibi bir insan öldüğü zaman kötü konuşamıyoruz ardından.. Neyse çok uzattım.. Sevgiler Delikanlı..

delikanlı dedi ki...

Karöshi; Estafurullah Karöshi,Erkan Goloğlu'nun yazısı benim de bi hayli hosuma gitti,"bu topraklarda herkes en sonunda ‘iyi’ olacağını biliyor. Zalim ne yaparsa yapsın, sonunda mazlumun cevabını biliyor." özellikle,öperim:D