3 Eylül 2007 Pazartesi



Lise pencerem
Nöbetçi hocanın ışıkları söndürün talimatı beklenir,'hapishane sanki' diyerek iç çekilir,babalarının sevmediği oğullar yataklarından çıkar birbirlerine yönelirdi.Kimse yadırgamazdı beraber yatan erkekleri yurtta.Kimse neyi yadırgayıp neyi yadırgaması gerektiğini bilmezdi daha.İyi bir okulda okuması için gönderilen hayata karşı sınırlarını koyup,kurallarını belirleme yaşındaki biz cocuklar,yılda 3 ay gördüğümüz,görmüş-geçirmiş-sinmiş ana babamıza değil,kendi sesimize günenirdik.Kendi görmüşlüğümüz,henüz sinmemiş,sindirilmemiş,temel duygularınıza uyar,yalıtılmış yaşam alanımızda, benzer hislerle gecelemiş 1-2 yıl büyük abi,ablalarımızın bakışlarının ana-babalarımıza benzemez yarı saydam erişebilirliğinde birbirimize sarılırdık.
Hissettiği gibi davranabilmeknin kayıtsızlığı içindeydik.Hür,mutlu,umutlu cocuklardık.Kaygı sınavlarda alınmış nispeten düşük notlarla duyumsana bir duyguydu.Gün gün alıyorduk henüz yaşımızı.
Gezelim görelimde gördüğüm şehirlerin çocuklarıyla,ana babamdan öğrendiğim kelimelerle konuşur,3 çeşit yemeğin doldurulacağı tabldotlarımızın başında aynı sabırsızlıkla bekler,etud aralarında aynı mimozanın çevresinde dönenir,uyumak için aynı binaya girer,geceleri aynı oranda büyürdük.
Nöbetçi hocanın odasında çalan tek bir çalar saat 80 kişinin uyanma vaktini haykırırdı,sorgulanmaz bir mutlaklık içinde gidilmesi gereken 20 adım uzaklığındaki okulumuza aynı hevesle hazırlanırdık.
Tek bir örnekten çıkan onlarca candık.
Kahvaltı,okul,öğle yemeği,okul,akşam yemeği,etud için tekrar okul,mola,okul,yatakhane...
İLk ne zaman silindi bu mutlak eşitlik duygusu beynimden!İlk ne zaman farkettim odamın penceresini!
Küçük 4 kişilik ranza ve tipik devlet okulu dolaplı odamın dışa açılan penceresini,ne zamandan sonra dışa açılandan,dışı ayırana dıştan koruyana dönüştü?

Hiç yorum yok: